Köpeğim konuşuyor:)


      BRO  Konuşsaydı Muhtemelen;



 


 Ben bembeyaz bir baba Golden'la kahverengi bir anne Golden'ın çocuğu olarak İstanbul'da doğdum. Bu yüzden tüylerim kahveden beyaza geçişli, parlak ve aşırı yumuşak. 9 kardeşim var ben en küçüğüyüm; her zaman ekmek almaya gönderilenim. Neyse ki bu gibi işlerden beni kurtaran bir ablam çıktı ortaya. Ben daha iki aylık mini bir patiyken geldi beni buldu. Onunla tanışmamız soğuk bir Şubat akşamında oldu. Beni hemen kucaklayıp sayamadığım kadar fazla öpücüğe boğdu ve hemen taksiye attı. 'İlk günden ne oluyo ' diye düşünürdüm ama ona hemen ısındım.



 



O akşam çok tatlı bir eve geldik. Evde sanırım iki tane oda var biri benim odam. Üzerine çıkmamın yasak olduğu iki koltuk, iki de buzdolabıyla iç içe yaşıyorum. Serge sürekli ''heyyoheyyo'' diye etrafta bağırıyor. Biraz deli galiba. Sanki hep buraya gelmeyi beklemişim gibi eve anında alıştım. Güzel müzikler dinledim biraz da yemek yedim, ekoseli battaniyenin üzerinde uyuyakalmışım. Sabah kendimi Serge'nin yatağında buldum. Tahmin edersiniz ki 'ilk geceden ne oluyo'' ya demek için çok geçti.







Bir ayı geride bıraktık. Erkenden uyanıyorum artık. Serge hala benimle uyumak istiyor ama duyduğuma göre ben bir köpek birey olduğum için yalnız uyumayı öğrenmeliymişim.
En sevdiğim şey diğer odadan eşyaları sürükleyip kendi odama taşımak. Geçenlerde hiç çaktırmadan bir şapkayı tuttum getirdim. Bu arada dişlerim fena kaşınıyor. Yanlışlıkla üzerindeki süsü koparmışım. Serge'nin daha haberi yok.Bakalım ne zaman görecek. Böyle şeyler için bana kızmaz cool bir kız zaten bir sürü de şapkası var. Aynı şeyi, parçaladığım kırmızı rugan ayakkabı için söyleyemiyeceğim. O da Serge'nin bebeklik ayakkabısıymış. Eve gelip salonda yaşanan ayakkabı faciasını gördüğünde önce  üzüldü sonra alıştı. Birlikte yaşıyoruz biz böyle istenmeyen durumlar bazen yaşanabilir:)





Daha önce bahsettiğim iki koltuktan biri geçenlerde eve gelen iki kavruk tenli oğlan tarafından çöpe atıldı. 'Kim bu zenciler' bakışı attım hemen ortam gerildi, koltuğa yüklendiler de yüklendiler. Ne diyeyim karaoğlan mı diyeyim anlamıyorum. Mor koltuk çok rahattı aslında hani zindan koltuk derler ya oturunca kalkamazsın öyle de bir koltuktu ve yine duyduğuma göre hikayesi olan bir koltukmuş. Sanırım Serge bu hikayeyi kafasında bitirdi.
Gün geçmiyor ki benim için bir şey yapılmasın. Çok popülerim buralarda. Atılan koltuğun yerine bana çok güzel bir yatış alanı yapıldı. Her gün marangoza gidiyor, çeşit çeşit boya alıyor, minderiydi kumaşıydı bayağı uğraştı. İlk günden kenarını broladım yatağımın:)







Yemek yemeye bayılıyorum. Kabuklu yer fıstığının hastasıyım. Hemen role girip yalvarır acıklı bakış atıyorum kapıyorum fıstıkları. Kuru, toz, konserve yemediğim çeşit mama kalmadı.İlk öğrendiğim kelime de Mamoçino. Havuç, armut, muz, yumurta, sosis, kereviz, brokoli yedim; kahve ve biranın tadına bakmışğım var. Yemeği seven bir kız olduğu için çok iyi anlaşıyoruz. Tok açın halinden anlamaz Serge de hep aç o yüzden beni çok iyi anlıyor.






Arada dışarı çıkıyoruz. Aşılarımın bitmesine biraz daha zaman var . Sanırım yazın başında sokaklarda boy gösterebileceğim, şu an yaza hazırlanıyorum.Şimdiden sekiz kilo olmuşum bu ne biçim yaza hazırlanmak ben de anlamadım bildiğin göbeğim var. Beni taşımakta zorlandığı için sırt çantasını önüne takıp beni içine koyuyo bu kız.
Oyuncu olduğumu bilirsiniz. Sürekli oyun oynamak, zıplamak, koşmak isiyorum. Atamadığım bir enerjim var. Koş-al-getir oynuyoruz sürekli. Arada Tabu, Jenga falan. ''Hayır'' kelimesini de öğrendim de anlamazlığa veriyorum çoğu zaman.HAYIR bu günlerde önemli bir kelime.





Brolamak:Kemirmek
Mamaçino:Mama,yemek.

























Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Al bunu da al al al...

Yap yap bunu da yap!